Reinforcement Learning Scheduler for Vehicle-to-Vehicle Communications Outside Coverage

Radio resources in vehicle-to-vehicle (V2V) communication can be scheduled either by a centralized scheduler residing in the network (e.g., a base station in case of cellular systems) or a distributed scheduler, where the resources are autonomously selected by the vehicles. The former approach yields a considerably higher resource utilization in case the network coverage is uninterrupted. However, in case of intermittent or out-of-coverage, due to not having input from centralized scheduler, vehicles need to revert to distributed scheduling. Motivated by recent advances in reinforcement learning (RL), we investigate whether a centralized learning scheduler can be taught to efficiently pre-assign the resources to vehicles for out-of-coverage V2V communication. Specifically, we use the actor-critic RL algorithm to train the centralized scheduler to provide non-interfering resources to vehicles before they enter the out-of-coverage area. Our initial results show that a RL-based scheduler can achieve performance as good as or better than the state-of-art distributed scheduler, often outperforming it. Furthermore, the learning process completes within a reasonable time (ranging from a few hundred to a few thousand epochs), thus making the RL-based scheduler a promising solution for V2V communications with intermittent network coverage.Comment: Article published in IEEE VNC 201

The Effect of Organizational Change on Trust and an Application

The purpose of this study is to examine the effect of organizational change on organizational trust. The questionnaire of this study was given to 500 people who worked for a private company in the mining sector in Kütahya. 404 valid questionnaires were collected back and analyzed. First of all, explaratory factor analysis was conducted to the data to find out factor distribution. Then, confirmatory factor anal-yses and reliability analysis were conducted to determine the reliability and the scale validity of the questionnaires, respectively. Subsequently, the hypotheses of the model were tested with the structural equation modeling. According to the findings, planned change positively and significantly affects organizational trust

Apandisit ile komplike gebeliklerin cerrahi tedavisi ve gebelik sonuçları: obstetrisyen görüşü

Objective: To evaluate the pregnancy outcomes of patients who underwent appendectomy during pregnancy. Materials and Methods: Patients who underwent appendectomy between years 2010 and 2014 were retrospectively evaluated. All patients’ pregnancy outcomes were followed-up by using university registry system and telephone interview. Patients were evaluated regarding age, gestational age, clinical and laboratory examinations, imaging studies, mean time interval between emergency department and operation, mean operative time, pregnancy outcome and pathologic results of the appendix. Results: Thirty-nine patients were included in the study. Sixteen of 39 patients were in the first, 15 of them in the second and 8 of them were in the third trimester of the pregnancy. Three patients underwent laparoscopic appendectomy and the rest underwent laparotomy. In pathologic evaluation of the appendix, seven patients (17%) had normal appendix, 4 patients had perforated appendix, one patient had neuro-endocrine tumor and rest of the patients had appendicitis. Two missed abortion occurred after operation, rest of the patients had live birth. Six of them were preterm and 31 had term birth. Twelve patients delivered through vaginal birth and the rest via caesarean section. Twenty patients were in the first half of the pregnancy (group 1) and 19 patients were in the second half of the pregnancy (group 2). There were no significant differences between the groups in operation time and mean time interval between emergency administration and operation. Conclusion: Delayed operation and negative appendectomy can cause adverse pregnancy outcomes. Expectant management in suspected cases may decrease negative appendectomy rates but can also lead to perforation. Computed tomography and MRI ought to be considered if ultrasonography is inconclusive. Tocolytic regimens can be administered to prevent threatened preterm labor. Obstetric indications were valid for delivery mode.Amaç: Gebeliğinde apendektomi yapılan hastaların gebelik sonuçlarının değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntemler: 2010-2014 yılları arasında apendektomi yapılan hastalar retrospektif olarak incelendi. Tüm hastaların gebelik sonuçları üniversite kayıt sistemi ve telefon görüşmeleri ile takip edildi. Hastalar yaş, gebelik yaşı, klinik ve laboratuvar muayeneleri, görüntüleme çalışmaları, acil servis ve operasyon arasındaki ortalama zaman, ortalama operasyon süresi, gebelik sonucu ve apandiksin patoloji sonucuna göre değerlendirildi. Bulgular: Otuz dokuz hasta çalışmaya dahil edildi. Otuz dokuz hastanın 16’sı ilk, 15’i ikinci ve 8’i gebeliğin üçüncü trimesterindeydi. Üç hastaya laparoskopik apendektomi kalanlarına laparatomi yapıldı. Apendiksin patolojik değerlendirilmesinde, yedi hasta (17%) normal apendiks, dört hasta perfore apendiks, bir hasta nöro-endokrin tümor ve kalanları apandisit saptandı. Operasyon sonrası iki missed abortus meydana gelirken kalanları canlı doğum yaptı. Bunlardan altısı preterm ve otuz biri term doğum yaptı. On iki hasta vajinal yolla ve kalanları sezaryen yoluyla doğurtuldu. Yirmi hasta gebeliğin birinci yarısında (grup 1) ve 19 hasta gebeliğin ikinci yarısındaydı (grup 2). Gruplar arasında operasyon zamanı ve acile kabul ile operasyon arasındaki ortalama zaman aralığı açısıdan anlamlı farklılık yoktu. Sonuç: Gecikmiş operasyon ve negatif apendektomi olumsuz gebelik sonuçlarına neden olabilir. Şüpheli olgulardaki izlem tedavisi negatif apendektomi oranlarını düşürebilir; ancak aynı zamanda perforasyona neden olabilir. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme, ultrasonografinin net olmadığı zaman düşünülmelidir. Erken doğum tehditini önlemek için tokolitik rejimler uygulanabilir. Doğum şekli için obstetrik endikasyonlar geçerlidir

MACHINE LEARNING APPLICATION FOR OPTIMIZING ASYMMETRICAL REDUCTION OF ACETOPHENONE EMPLOYING COMPLETE CELL OF LACTOBACILLUS SENMAIZUKE AS AN ENVIRONMENTALLY FRIENDLY APPROACH

Recently, optimization of the bioreduction reactions by optimization methodologies has gained special interest as these reactions are affected by several extrinsic factors that should be optimized for higher yields. An important example for these kinds of reactions is the complete cell implications for the bioreduction of prochiral ketones in which the culture parameters play crucial roles. Such biocatalysts provide environmentally friendly and clean methodology to perform reactions under mild conditions with high conversion rates. In the present work, at the first step the Lactobacillus senmaizuke was isolated from sourdough and the complete cell application of Lactobacillus senmaizuke for the bioreduction of acetophenone was optimized by an Artificial Neural networks (ANNs) to achieve the highest enantiomeric excess (EE, %). The culture parameters, pH, temperature, incubation period and agitation speed were the experimental factors that were optimized to maximize EE (%) by machine learning algorithm of Artificial Intelligence modeling and the best conditions to maximize EE (95.5 %) were calculated to be pH of 5.7, temperature of 35 ºC, incubation period of 76 h and agitation speed of 240 rpm with very low sum of squared error value (0.611236 %) to bioreduce acetophenone using complete cell of Lactobacillus senmaizuke as a sourdough isolate GRAS microbial species. Accordingly, The ANN was employed to correctly establish the enantiomeric excess values of the specimen with an average absolute error 0.080739 %.This work was funded by the Deanship of Scientific Research (DSR), King Abdulaziz University, Jeddah, under grant No. (135 -197 - D1439)

Risk İletişiminde Geleneksel Medya: Gazete Haberlerinin Deprem Felaketleri Örnekleminde Analizi

Bireylerin doğal afetler hakkındaki bilgilerini ve risk algılarını şekillendirmede önemli bir rol oynayan medya, bu niteliği ile risk ve afet yönetiminin ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye için en yüksek doğal afet riskleri arasında ilk sırada yer alan depreme yönelik, medya aracılığıyla gerçekleştirilecek iletişim faaliyetlerinin niteliği, hedeflemesi, içeriği ve yoğunluğu da özel bir düzenlemeyi ve önemi gerektirmektedir. Afetler sırasında ve sonrasında olduğu kadar başta deprem olmak üzere tüm afetlere ilişkin riskler için de birincil bilgilenme, tutum geliştirme ve davranışa dönüştürme kaynağını medya oluşturmaktadır. Bu bakış açısından hareketle, geleneksel medyanın en önemli araçlarından biri olan gazetelerin depreme ilişkin içeriklerinin analizi çalışmanın odağını oluşturmuştur. Gazetelerin, deprem riski içeriklerindeki bilgi, kaynak, aktör, yoğunluk, genişlik ve tekrar düzeylerinin saptanması amacıyla, Basın İlan Kurumu 2021 yılı tiraj verileri temel alınmış ve buna göre en yüksek satış rakamına sahip Sabah, Hürriyet, Sözcü, Posta, Milliyet ve Türkiye gazetelerinden oluşan örneklem üzerinde, yakın zamanda yaşanmış İstanbul ve İzmir depremlerine ilişkin haberlere, nitel araştırma yönteminin bir tekniği olarak içerik analizi uygulanmıştır. Araştırmada medyanın sadece depremin yaşanmasının ardından konuyu yoğun olarak haberleştirdiği, konuyla ilgisinin ancak afet ile birlikte oluştuğu görülmüştür. Ayrıca, depreme yönelik açıklama ve bilgilendirme yapan aktörlerin, depremin toplumsal etkilerine göre değişiklik gösterdiği, riskin iletişimine yönelik anlamlı bir çalışmanın söz konusu olmadığı ve depreme yönelik haberlerin gündeme geliş zaman, biçim ve oranlarının medya organları açısından oldukça benzerlik taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır. Araştırma bulguları, ülkenin sahip olduğu en büyük risklerden biri olan depreme ilişkin ‘risk iletişimi’nde, medyanın kurumsal olarak taşıdığı işlev, önem ve sorumlulukların yeniden tartışılmaya muhtaç olduğunu göstermektedir

Türkiye- Uluslararası Para Fonu (IMF) ilişkileri ve 1980 sonrası Türkiye’ de uygulanan istikrar politikaları

ÖZETAz gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler gerek yapısal gerekse sistemlerinden kaynaklanan nedenlerden dolayı sık sık ekonomik krizlerle karşı karşıya kalmakta ve kurtuluş yolu olarak istikrar programları uygulamaktadırlar.İşte bu gruba dahil ülkelerin hemen hemen hepsinde ekonomik kriz ve istikrar deyince akla ilk olarak Uluslararası Para Fonu ( International Monetary Fund - IMF ) gelmektedir. Bu genelleme ülkemiz için de geçerlidir.Gerçekten de IMF ' nin kuruluşundan sadece iki yıl sonra Fon ' a üye olan Türkiye sürekli IMF ile temas halinde olmuş ve IMF imkanlarından en fazla yararlanan ülkeler sıralamasında en üstlerde yer almıştır. Türkiye - IMF İlişkileri başlığıyla ele aldığımız çalışmamızı sistematik bir bütün halinde sunabilmek için öncelikle , Bretton Woods ve sonrasında gelişmelerin ardından, IMF ' nin kuruluşu ve başlıca işlevlerini ele almaya çalıştık. Son olarak da Türkiye'nin uluslararası sistem içindeki durumu ,ekonomi politikasının biçimlenme süreci ve 1980 sonrası ekonomideki istikrar arayışları ve buna bağlı olarak uygulamaya konulan IMF destekli istikrar programları analiz edilmiştir.Çalışmamızda vardığımız sonuç ise , IMF gibi uluslar arası parasal sorunlara eğilen ve aciliyet halinde piyasalara para pompalayan bir kurumun varlığının kaçınılmaz olduğudur. Türkiye , yapısal ve siyasi alandaki sorunlarına kalıcı çözümler getiremediği taktirde ekonomik krizler zaman zaman nüksedecektir.Bunun sonucu olarak , Türkiye her ekonomik kriz sonrasında dış kaynak bulabilmek için IMF ile yeniden bir Stand By düzenlemesine gitmek zorunda kalacaktır

A Late Complication of Postpartum HELLP Syndrome: Subarachnoid Hemorrhage Developed at the Postpartum Fourth Day

HELLP syndrome is a rare complication of pregnancy which is characterized by hemolysis, elevated liver enzymes, and a low platelet count. The risk of mortality during pregnancy increases with life-threatening complications, and intracranial hemorrhage is the most significant cause of death in pregnant women who have preeclampsia. We represent a case of a 27 year old woman, with 25 weeks of pregnancy diagnosed with subarachnoid hemorrhage developed at the postpartum fouth day. Careful observation and especially rapid and careful management of hypertension can save patients with severe intracranial complications of HELLP syndrome

Corynebacterium endocarditis in a patient with a cardiac implantable electronic device

Cardiac implantable electronic device (CIED) infections have been rising around the world. Many microorganisms can lead to this disease. Corynebacterium species are catalase-positive Gram-positive bacilli, also known as "diphtheroids" or "coryneform" bacteria, were once almost universally dismissed as contamination when recovered from patients, but they are now increasingly being linked to serious infections and have the ability to form biofilms and rarely cause CIED infections and this can be complicated as infective endocarditis. Corynebacterium spp. are frequently overlooked as contaminants in blood cultures, yet they can cause a serious infective endocarditis (IE). Antibiotic resistance is increasing among Corynebacterium spp., and this makes treatment more challenging. There are few reports of IE caused by Corynebacterium spp., and more research is needed. Here, we report a case of 55- year old man with Corynebacterium spp. cardiac device-related infective endocarditis